kuru
Görünüm
Türkçe
[düzenle]Söyleniş
[düzenle]Köken 1
[düzenle]Ad
[düzenle]kuru (belirtme hâli kuruyu, çoğulu kurular)
Çeviriler
[düzenle]kuru fasulye
|
Ön ad
[düzenle]kuru (karşılaştırma daha kuru, üstünlük en kuru)
- suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı
- Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı. - H. E. Adıvar
- yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan
- Kuru çöl. Kuru tepeler.
- daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil karşıtı
- Evlerin önlerine kuru meşe dallarıyla örtülü çardaklar yapmışlar. - R. H. Karay
- canlılığını yitirmiş
- Çiçek açmaz kuru bir ağaç, ötmeyi unutmuş bir kuş mu oldum?" - H. E. Adıvar
- salgısı olmayan
- Kuru öksürük. Kuru egzama.
- döşenmemiş, çıplak
- Salih Reis, dört kuru duvardan ibaret fukara kapısından gördüğü mavi denize baka baka ölmek istiyordu. - Halikarnas Balıkçısı
- katıksız, yanında başka şey olmayan
- Kuru çayla karın doyar mı?
- etkisi ve sonucu olmayan
- Şahsına topluluğun isteğini emanet edenler boş bir riya, kuru bir şeref olsun diye laf etmediler. - R. E. Ünaydın
- arık, çelimsiz, kaknem, sıska, zayıf
- heyecanı, tadı olmayan, tekdüze
- Kuru bir anlatım.
- akıcı olmayan, duygudan yoksun
- Kuru bir anlatım.
Deyimler
[düzenle]Atasözleri
[düzenle]Çeviriler
[düzenle]Köken 2
[düzenle]Ad
[düzenle]kuru
- kur (ad) sözcüğünün çekimi:
- belirtme tekil
- üçüncü tekil şahıs iyelik tekil
- üçüncü çoğul şahıs iyelik tekil
Kaynakça
[düzenle]- Türk Dil Kurumuna göre "kuru" maddesi
Gagavuzca
[düzenle]Ön ad
[düzenle]kuru
Köken
[düzenle]Eski Türkçe qur
Kaynakça
[düzenle]- Etymological Dictionaries - Andras Rajki
Keçuva dili
[düzenle]Ad
[düzenle]kuru